Yalnızlık

Kişisel Gelişim

Yalnızlık tuhaf bir şey. Başımıza geldiği zaman bunu anlıyoruz ama yalnızlığın tam olarak ne olduğunu ya da nasıl önleneceğini anlamak kolay değil. Hastalık veya sakatlık nedeniyle eve tıkılıp kalan bir insanın iletişim yokluğundan dolayı yalnızlığa yakalanma ihtimali yüksektir; bütün günlerini beş yaşın altındaki çocuklarıyla geçirmesi gereken ve tuvalete gidecek kadar bile özel hayatları kalmayan anne babalar da yalnızlığa yakalanmaya yatkındırlar.

Yalnız kalmak mı?

Kabaca yalnızlık ile tek başınalık birbirinden farklıdır diyebiliriz. Bazı insanların günlerce, haftalarca tek başına yaşayıp da (Samandağ’da kamp yapmak için örneğin) kendilerini bir an için bile yalnız hissetmemeleri mümkündür. Ben o insanlardan biriyim. Öte yandan, yalnız zamanlarımın bir kısmı, en az yüzlerce insanın içinde olduğu, etrafta tartışıp gülüşülen ve beraber kahve içilen odalarda geçti.

İletişim eksikliği yalnızlığın bir parçası ama yalnızlıkta iletişim eksikliğinden başka bir şeyler de var. Kutsal Kitap bunu bize daha ilk ayetlerinde anlatır. Tanrı yarattığı ilk insana bakar ve onun için yalnızlığın iyi olmadığına karar verir. Ancak, Tanrı bu durumu (elbette, bir kişi daha yaratarak) düzeltmeden önce, son bir kez, yaratılan bütün hayvanlara göz gezdirdi. Sonunda Âdem’e benzer bir yaratık olmadığına karar verdi. Zavallı Âdem! Hiçbir yaban domuzu ya da amip onu mutlu edemeyecekti. Havva ile tanıştığı zaman gerçekten sevinmiş olmalı!

Sosyal Katkı istiyorum

Havva’nın ikinci insan olarak bu duruma katkısı ne mi oldu? Âdem’in hayatına “insani katkı” getirdi. Yalnızlık hissinden kurtulmak için ihtiyacımız olan şeylerden biri budur. Bazı insanların, boş olan evlerine girer girmez, nasıl da hemen televizyonu açtıklarını fark ettiniz mi? Televizyonun bulunduğu odada olmasalar, hatta seyretmek istedikleri bir program olmasa bile yaparlar bunu. Arka planda bir ses, bir insan sesi duymak isterler; çünkü buna ihtiyaçları vardır.

Bazıları da sürekli internette zaman geçirirler. İhtiyaç duydukları insani katkıyı Twitter, Facebook ya da mesajlaşmayla tatmin ederler. İnsan katkısına ihtiyaç duyulan miktar kişiden kişiye değişse de bu katkı hemen hemen herkes için olmazsa olmazdır.

Ama Havva beraberinde bundan daha fazlasını getirdi. Orada bulunmakla bile Âdem’in hayatında var olan, onunla ilgilenen ve onun varlığının farkında olan birinin olmasını sağladı. Bu sayede iletişim ve etkileşim içinde olabilecekler, karşılıklı olarak birbirlerini geliştirebileceklerdi. Küçük çocuk sahibi aileleri de yalnızlaştıran durum büyük olasılıkla budur.  Evde, sürekli ağlayan ve hizmet bekleyen minik bir bebek varken, bu tür bir etkileşim kolay olmuyor. Bebeklerin işi vermekten ziyade devamlı almaktır ve elbette o yaşlarda bu çok normal. Ancak, garip bir yalnızlık duygusuna yol açar bu durum. Anne babaların da kendine has ihtiyaçları ve istekleri vardır. Diğer yetişkinlerle vakit geçirmeye de ihtiyaçları vardır.

Sosyal olarak vermem de gerek

Ancak diğer yalnızlık türleri daha da yaygın olabilir. Her zaman alıcı tarafta olan bir kişi düşünelim: Hastalık, sakatlık, ileri yaş veya basit bir yalnızlık gibi nedenler. Ama bunlara odaklanmayıp, sadece yalnızlığını düşünün. Hastane yatağı, sizinle itinayla ilgilenen tüm uzmanlara ve ziyaretçilere rağmen, çok yalnız bir yer olabilir. Veya finansal, duygusal, ailevi veya sağlıkla ilgili büyük bir kriz yaşamakta olan bir insan, herkes ne kadar yardım etmeye çalışsa da kendini çok yalnız hissedebilir. Bunlar, insan etkileşiminde tamamen “alınan” ama “bir şey verilmeyen” durumlardır. Irmakların sürekli olarak su akıttığı ancak suyun boşaltılabileceği hiçbir çıkış yolunun olmadığı bir göl gibi.

Yani dengesizlik yalnızlığa yol açıyor. Belki de bu yüzden yalnız insanlara gönüllü kamu hizmetinde bulunmaları ya da belirli projelerde çalışılmaları tavsiye ediliyor. Çünkü böyle durumlarda “kendiniz olmaktan” çıkıyorsunuz. Öyle ya, her zaman “kendinde olmak” da yalnızlaştırabilir insanı.

Yalnızlık ile başa çıkmak

Peki, ya siz? Yalnızlıkla nasıl başa çıkacaksınız? Bu soruya doğrudan yanıt verebilecek biri yoktur herhalde. Bu makale maalesef bütün sorunlarınızı çözemez. “Kiliseye git, bir daha asla yalnızlık hissetmeyeceksin” gibi yüzeysel bir şey söylemek istesem de söyleyemem. Çünkü bu doğru değil. Örneğin ben, en yalnız zamanlarımdan bazılarını kilisede geçirdim.

Belki şimdi tüm sosyal ilişkilerinizi gözden geçirmek isteyebilirsiniz. Sizi önemseyen ve nasıl olduğunuzu bilmek isteyen insanlarla iletişiminiz var mı? Eğer yoksa, bu bağlantıyı elde etmek için ne yapabilirsiniz? Çeşitli kurslara katılmak, aynı insanlarla tekrar tekrar tanıştığınız bir etkinlikte bulunmak, kiliseye gitmek yardımcı olabilir. Aynı fikirleri paylaşan insanların yanı sıra birbirinin zıttı olan insanlar arasında bile arkadaşlık ve sevgi bağları oluşabilir.

Peki ya sizin katkılarınız? Diğer insanların hayatlarını iyi yönde etkileyecek bir şeyler yapıyor musunuz? Cevabınız hayırsa, kamu hizmeti türünden etkinliklere katılmayı düşünün. İnanın bana, normalde yemek dağıtan ya da örneğin çocuklara rehberlik hizmeti veren biriyseniz ve aniden bir hafta ortadan kaybolursanız insanlar yokluğunuzu hemen fark edip sizi özleyecektir. Bunun yanı sıra, bu koskoca dünyada aktif olmak adına yapacağınız en basit davranış bile yalnızlığınızı azaltır, (ninemin çok doğru ifadesiyle) “sizi kendinizden kurtarır”.

Yine de bütün bunlar kesinlikle sizin ve benim içimde zaman zaman beliren yalnızlık duygusunu sonsuza kadar yok etmeyecek. Ama Tanrı her zaman bizimle beraberse ve bize göz kulak oluyorsa, O’ndan yardım isteyebiliriz. O yalnızlığın ne demek olduğunu biliyor. İsa bunu defalarca yaşadı çünkü.


Tagged

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir