Hristiyanlığın liderlik konusunda söyleyebileceği birçok söz Mesih ve elçilerinin olduğu bir hikâyeyle güzel bir şekilde özetlenebilir:
“Ayrıca aralarında hangisinin en üstün sayılacağı konusunda bir çekişme oldu. İsa onlara, “Ulusların kralları, kendi uluslarına egemen kesilirler. İleri gelenleri de kendilerine iyiliksever unvanını yakıştırırlar” dedi. “Ama siz böyle olmayacaksınız. Aranızda en büyük olan, en küçük gibi olsun; yöneten, hizmet eden gibi olsun. Hangisi daha büyük, sofrada oturan mı, hizmet eden mi? Sofrada oturan değil mi? Oysa ben aranızda hizmet eden biri gibi oldum” (Luka 22:24-27).
Günümüzde bu sözler gerçekte oldukları kadar etkili görünmeyebilir. Ne de olsa İnternette ve kitapçılarda “hizmetkâr liderlik” konusunda yüzlerce kitap var. Bu kavram, yöneticilik eğitiminde şu günlerde moda.
Gerçek hizmet nedir?
Ayrıca, başkalarına gerçekten hizmet eden liderlerden kaç tane tanıyorsunuz? Bir aş evinde fotoğraf çektiren insanlardan ya da temel atma töreninde sembolik olarak ilk kazmayı vuran patronlardan söz etmiyorum. Gerçek “hizmetkâr liderlik”, emek ister. Diğer insanların hayatlarındaki güzel olmayan taraflara dahil olmayı gerektirir. Gerçekten de kim bunu yapmayı ister ki?
Ama eğer liderler gerçekten hizmet ederlerse inanılmaz şeyler olabilir. Birlikte çalışma konusunda ciddi sorunları olan küçük bir göçmen kilisesini anımsıyorum. Herkesin egosu öyle kabarıktı ki kimse cemaatte işlerin yolunda gitmesini sağlayacak küçük işler için parmaklarını bile kıpırdatmıyordu. Herkes lider olmak istiyor; kimse hizmetçi olmak istemiyordu.
Kendi elleriyle çöpleri temizlediler
Kilisenin Peder’i ve yönetim kurulundan biri müthiş bir fikirle gelene kadar bu böyle devam etti. İkisi de kilisedeki en yüksek statüde insanlar olduklarından herkes onların ağzına bakıyordu. Bir gün, Noel kutlaması sırasında herkes yemek yemeyi bitirdikten sonra liderlerin her biri tekerlekli büyük çöp kutusunu alıp masanın etrafına götürdüler; insanların kirli kâğıt tabaklarını toplayıp attılar. Liderler kendi elleriyle çöpleri temizlerken, insanların yüzlerindeki ifadeyi görmeliydiniz.
Fakat bu davranış harika bir sonuç doğurdu. Önümüzdeki birkaç hafta içinde insanlar her türlü görevi yerine getirmeye başladılar. Bazıları yemek pişirmeye ve temizlemeye başladı; bazıları araçsız diğer insanları eve bıraktı. Bazıları soğuk ve çamurlu alanlarda insanların park etmelerine yardımcı oldu. İnsanlar kendi durumları için endişelenmeyi bıraktı ve başkalarını önemsemeye başladılar. Bu, gerçek hizmetkâr liderliğinin gücüdür. Bu İsa’nın, onu takip eden herkesin yapmasını istediği liderlik modelinin sadece küçük bir örneğidir.
Elbette Hristiyanlığın iyi lider olmak isteyen insanlara söyleyeceği birçok şeyi var. Eğer iyi bir lider hizmet için hazırsa, şu soru akıllarda beliriyor:
Bu insanları tam olarak nereye yönlendiriyorum?
…Burası iyi bir yer mi? Tam olarak gitmemiz gereken yön bu mu? Oraya vardığımızda ne yapacağız?
Bunlar gayet açık ve net sorular gibi duruyorlar ancak insanları neye yönlendirdiklerine dair net bir fikri olmadan liderlik yapan ne kadar insan olduğunu bilseniz şaşırırsınız. Bir zamanlar, varlık nedeniyle ilgili görüş birliğinin olmadığı bir sivil toplum örgütünün parçasıydım. Herkes örgütün var olması gerektiğine inanmasına rağmen, yapılması gerekenler konusunda herkesin farklı fikirleri vardı. Ve elbette, ne yapmanız gerektiğini veya nereye gittiğinizi bilmiyorsanız, bulunduğunuz durumdan memnun olmayacaksınız.
Eski Antlaşma’da okuyoruz ki peygamber Musa, kölelikten yeni kurtulmuş olan halkına liderlik ederken tam olarak nereye gittiğini biliyordu. Yaşamak için yeni bir ülkeye, yenilenmiş bir inanca ve yeni bir kültürel yapıya ihtiyaçları vardı. İsrailliler onu devamlı üzse de vaat edilen Kenan topraklarına doğru sabırla yol aldı.
Tam olarak neden yönlendiriyorum?
…İnsanları ve gerçekleştirmek istediğimiz şeyleri gerçekten önemsediğimden mi? Yoksa başka nedenlerim mi var aslında?
Maalesef, özellikle Batı kültürü liderlik konusuna çok fazla statü tanıyor; o kadar ki liderlik yapmayı bilmeyen veya bu konuda özel bir isteği olmayan insanlar, mevkiden yararlanabilmek adına bu pozisyonlara girmeye çalışıyorlar. Ama elbette bu durum kabul edilenler için bir hüsran ile bitiyor. Tanrı’nın bilgelik, sabır, özen ve insanlarla uyum içinde çalışma yeteneği gibi özellikleri bahşettiği insanları liderliğe yönlendirmek iyi bir fikirdir.
Davut, hayatının büyük bir kısmını savaşta geçirmiş bir kraldı. Askerlerine ihtiyaç duydukları şeyi -yemek, dinlenme, ailelerinin güvende olabileceği yerler – sağlamasıyla biliniyordu ve onlara önderlik etmek için birlikleriyle birlikte sefere çıkardı. Onlar da onun için önemli olduklarını biliyorlardı. Davut sadece bir kez askerlerini yalnız bıraktı. Zina ve cinayet gibi günahlar işlediği, hayatının sorunlu bir döneminde bunu ihmal etti. Bu örnek, iyi liderlik ilkesi konusunda bize çok önemli bilgiler veriyor: Davut iyi liderlik ilkelerini yerine getirdiği zaman her şey yolunda gitti, bu ilkelere aykırı davrandığı zaman ise herkes bunun olumsuz sonuçlarından zarar gördü.
Liderlik ettiğim insanlar beni çıldırtınca ne yapacağım?
…Böyle durumlarda pes edip bırakayım mı yoksa durumu tersine çevirip katılan herkesin yararlanmasını sağlamanın bir yolu var mıdır? Eğer bir yol varsa, işleri yoluna koymak için gereken bilgelikle gücü nereden bulacağım?
Her lider, halkın kendisini delirttiği zamanlarda, bu kritik sorularla karşı karşıya kalır. Musa için kesinlikle böyle oldu. Ancak onun tepkisi, bırakmamaktı. Bunun yerine, öfkelendi, bağırıp çağırdı ve daha önemlisi, sorun hakkında Tanrı ile konuşmaya gitti. Dua ederken ve Tanrı’nın söylediklerini dinlerken bilgelik kazandı. Böylece kırk yıl boyunca liderliği sürdürebilmesi için güç buldu, üstelik de bu süre içinde insanların, aklınıza gelebilecek her hatayı yapmasına rağmen.
Peki ya senin liderliğin? Devam etmen gereken gücü, bilgeliği ve sabrı nerede buluyorsun? Sen de Musa’nın bulduğu yerde bulabilir misin? Bu konu üzerinde düşünmeye değer.