Bu Hayatın Heyecanı Meyecanı Yok

Kişisel Gelişim

Bazen hayatımızda bize heyecan veren sloganlarımız olur. Bizi anlatan, bizi ateşleyip gayrete getiren yahut ruh halimizi özetleyen. Sloganlar iç dünyamızın dışavurumudur. Öfkeli, kederli veya neşeli oluşumuzu, sevinçli hallerimizi kısa bir özdeyiş gibi anlatmaya çalışırız sloganımızla. Ya da hayat felsefesi dediğimiz şey. Benim yaşam standardım, benim çizgim budur diye belirtmek için sloganlarımızı kullanırız. Tek bir söz söyleriz ama, “İşte ben buyum, bu haldeyim” diye mesaj vermiş oluruz çevremizdekilere.

Peki senin sloganın nedir?

Seni anlatan bir söz olsaydı ne kullanırdın? Ya da, kullandığın bir sloganın var mı? Aslında ben bir slogandan bahsetmek istiyorum. “Hayatın heyecanı meyecanı yok!” son zamanlarda popüler olan filmlerin de etkisiyle yaygınlaşan bir slogan olmaya başladı. Daha çok, can sıkıntısıyla dolu ya da bizi bunaltan bu hayat kargaşasına karşı dudaklardan dökülüveren bu kısa cümle, ruh halimizi yansıtmak için başvurduğumuz sloganımız oldu. Artık günlük selamlaşmalarımızda hal-hatır sorarken ”Nasılsın?” dediğimizde, “Eh işte! Hayatımda heyecan yok” lafını duyabiliyoruz.

Yorgunluğumuzu, iç dünyamızdaki yahut çevremizdeki kargaşayı, karamsarlığı açıklamaya en uygun kalıp sloganımız oldu artık. Yeni repliğimiz bu olmaya başladı.

Benim de bazen hayatımdan keyif alamadığım zamanlar oldu. Bazen insanların umursamazlığı, bazen en sevdiklerimizden gelen terk edilmişliklerimiz, kendimizi değersiz hissettiren insanların sözleri yahut bakışları, gitgide bizleri etkilemeye başlar oldu. O anlarda gelgitler yaşayan ruh halimiz boğulmuşluğun girdabında yüzer. Kısacası, hayatımızda heyecan yoktur.

Peki böyle durumlarda ne yapmalı?

İtiraf edeyim ki, ben böyle durumlarda bir “ilk şok sarsıntısı” yaşarım. Ne yapacağımı bilememezlik içinde bocalayıp dururum. Heyecan meyecan kalmamıştır. Yani aslında hiçbirimiz böyle durumları mükemmel ve harika şekilde karşılayamayız. Peki siz olsanız ne yaparsınız? Hayatımın iniş çıkışlı bir döneminde hobi olarak kitap okumaya merak sarmıştım. Ve bir gün, bocalamalar içindeyken şu sözleri okudum:

“Ey bütün yorgunlar ve yükü ağır olanlar! Bana gelin, ben size rahat veririm. Boyunduruğumu yüklenin, benden öğrenin. Çünkü ben yumuşak huylu, alçakgönüllüyüm. Böylece canlarınız rahata kavuşur. Boyunduruğumu taşımak kolay, yüküm hafiftir.”

Bu sözün daha ilk cümlesinde, ruhuma hitap eden çağrıyı görebilmiştim. Bu bana büyük bir heyecan verdi. Ne haldeysem, ne durumdaysam, tükenmiş, bitmiş, ezilmiş, yıpranmış … ne kadar kötü durumda olursam olayım… “Bana gelin” diyordu İsa Mesih. “Yorgunluğunu, yükünü bana bırak, tesellin benim” diyordu. Peki bu nasıl olacaktı? İstediği tek şey kendisine güvenmem, sonucu ise, harika olan bir takas idi. Benim olan bütün yükü alıp, kendisinden gelen, varlığından doğan esenliği bana teslim edecekti.

Gerçekten kötülüğün her tarafta olduğu dünyamızda esenliğe ihtiyacımız var. Bir anlık nefes almak istiyoruz. Hayatımızın heyecanı yok. Bazen “Benim heyecan duyarak yaptığım işlerim var”, diyebiliriz. Oyun, futbol, kitap okumak, sanat, sinema, arkadaşlıklar vs… Elbette bunlar da hayatımıza heyecan katan, keyif veren şeyler. Ama hangisi kalıcı bir esenlik verebilir bize?  Kalıcı olan esenliği mi istiyoruz, yoksa anlık, geçici bir esenlik mi arıyoruz? İsa’yı tanıdıktan sonra ve İncil’de O’nun sözlerini okuyup, öğrenmeye başlayınca, yeni sloganımı buldum. Her zorlukta, her sıkıntıda, her tökezlediğimde beni anlayan, benimle ilgilenen birini tanıyorum. Artık bana sürekli heyecan veren yeni sloganım İsa Mesih’in cesaret ve güven verici sözleriyle şekilleniyor ve değişiyor. Zorluklar, sıkıntılar, keder karşısında…

“Size esenlik bırakıyorum, size kendi esenliğimi veriyorum. Ben size dünyanın verdiği gibi vermiyorum. Yüreğiniz sıkılmasın ve korkmasın” (Yuhanna 14:27).

O halde size heyecan veren, sizi anlatan ve gayrete getiren gerçek sloganınız nedir ve kime aittir?


Tagged

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir