Günün herhangi bir saatinde bir haber kanalını açın veya en sevdiğiniz haber sitesine bakın. Hangisi olduğu pek önemli değil. Kötülük her yerde. Deprem, savaş, kuraklık, salgın hastalıklar, tsunamiler, nükleer felaketler, açlıktan ölen çocuklar, terörist saldırıları … gibi dehşet verici hikâyelere rastlamanız uzun sürmeyecek. Kanser, çocuk düşüklükleri, ilişki problemleri, işten atılma, ev yangınları gibi kötü şeyler de hayatlarımıza etki ediyor.
Sonra Hristiyanlar olarak biz, kendimizi “Tanrı var mı?” diye sorgularken buluyoruz. Varsa böyle durumların yaşanmasına nasıl izin verebiliyor? Bunları önleyemeyecek kadar zayıf mı? Aslında kötü bir varlık mı? Umursamıyor olabilir mi? Biz buna “kötülük sorunu” diyoruz.
Bunların hepsi Hristiyanların mücadele etmesi gereken durumlardır. Fakat eğer Hristiyan değilseniz, bir sorun daha var:
Aklı başında, zeki insanlar olarak tanıdığım ve saygı duyduğum Hristiyanlar nasıl oluyor da böyle kötü olayların karşısında bile sevgi dolu, güçlü bir Tanrı’ya inanmaya devam edebiliyorlar?
Kötülük Problemini çözmek
Kötülük sorunu, çelişkili görünen birkaç kalıcı inançtan kaynaklanmaktadır:
- Tanrı iyidir.
- Tanrı güçlüdür.
- Tanrı her şeyi bilir.
- Tanrı hepimizi önemser.
- Kötülük gerçektir.
Bu beş inancı uzlaştırmak için yapılan girişimler çeşitli fikirler doğurabilir.
- Bazı insanlara göre Tanrı iyi olmadığı için dünyada acının ve kötülüğün var olmasına izin veriyor.
- Bazıları Tanrı’nın iyi olduğuna ama kötülüğü yok edecek gücü olmadığına inanıyor.
- Bir kısım, Tanrı’nın iyi ve güçlü olduğuna ama kötülüğün gerçekleşme zamanını kestiremediği için engelleyemediğine inanıyor.
- Tanrı’nın iyi, güçlü ve her şeyi bilen olduğuna ama acı çekmemizi önemsemediğine inananlar var.
- Bazıları da kötülüğün bir illüzyon olduğuna inanarak güçlü, iyi ve şefkatli Tanrı kavramı için bir sorun oluşturmadığını düşünüyorlar.
Hristiyanlıkta bu görüşlerin hiçbirine yer yoktur. Kendi mantıkları çerçevesinde üstteki fikirler, kanıtlara dayandırarak desteklediğimiz ve kabul ettiğimiz temel inançlarımızın birden fazlasıyla çelişiyor. Kötülük sorunuyla baş etmenin Hristiyanlıktaki açıklaması farklıdır.
Hristiyanlar bunu nasıl çözüyor?
İlişki mantığı
Bunu deneysel, bilimsel muhakemenin aksine “ilişki mantığı” olarak adlandırdığım bir kavramın çerçevesinde yapacağız. Her insan bunu aşağıdaki gibi soruları cevaplamak için kullanır:
- Bu aralar eşim eve neden geç geliyor?
- Beklemeye devam mı edeyim yoksa arkadaşlarımın beni ektiğini kabullenip eve mi döneyim?
- Birileri beni takip mi ediyor?
- Saatimi evde bulamıyorum. Koyduğum yeri mi bulamıyorum yoksa akrabalardan biri mi çaldı?
Gördüğünüz gibi bu soruların ana kaynağı, bilincimizin asıl endişesi şu: X kişisine ne kadar güvenebilirim?
Şimdi, eğer bu gibi sorulara bilimsel bir mantık ile yaklaşacaksak, muhtemelen yapacağımız ilk şey bir tür deney hazırlamaktır. Bu deney için sadakatsizlik, hüzün ve kötülük, bencillik ve açgözlülük dâhil tüm seçenekleri tarafsız bir şekilde ele alabilmek amacıyla kanıt toplarız. Saati kaybolan bir kişi, diğer değerli eşyaları açıkta bırakarak, daha fazlasının yok olup olmadığını gözlemlemek için bir plan yapabilir. Eşi işten eve geç gelen bir kişi dedektif kiralayabilir veya eşinin telefonunu kurcalayabilir. Bunların hepsi mantıklı ve “bilimsel” kanıt toplama yolları olabilir.
Ancak genel olarak konuşacak olursak, bunlar aynı zamanda diğer insanların kaşlarını çatmasına sebep olacak yollardır. Sadece eşinizin sadakatini test etmek için deneyler yapmazsınız. Bu doğru değil. Orada soğukkanlılıkla oturup bir yakınınızı hırsızlığa yönelten şeyin ne olduğunu fare kapanındaki peynir misali kestirmeye çalışmak çok yanlış. Ya da yapanı suç üstü yakalayabilmek için fırsat kollamak… Siz, sizin için neyin iyi olduğunu biliyorsanız ne insanların telefonlarına bakarsınız ne de size ihanet edip etmediklerini öğrenmek için onları takip edersiniz!
Burada bir anlığına geriye gideceğim. Aslında insanlar bütün bunları diğer tarafın suçlu olduğuna inanmak için ezici sebepleri olduğunda yaparlar. Bu tür önlemlerin haklı görüldüğü tek zaman budur. Uzun zamandır tanıdığınız ve sevdiğiniz, her zaman güvenilir olduğuna inandığınız, şimdiye kadar size ne ihanet etmiş ne de şüphelenmeniz için bir sebep vermiş bir kişiyi gözetlemek için dedektif tutmak kendinizi alçaltmaktır. Bunu yapmayız.
Yüz yüze konuşmak
Bunun yerine, endişelerimiz varsa, onlarla yüz yüze konuşuruz. Biz sorarak yükümlülüğümüzü yerine getiririz. Henüz cevapla ilgili kuşkularımız varsa da emin olana kadar konuştuğumuz kişinin sözüne güveniriz. Çünkü ilişki mantığının bize yapmamızı söylediği şey tam olarak budur. Şimdiye kadar güvenilir olanlara güven. Görünürdeki şeyler onların aleyhinde bile olsa sana hiç yalan söylememiş olanlara inan. Her zaman güvenilir olanlara, size sevgi, itina ve kibarlık göstermek için önünüzde eğilmiş olanlara inanın. Er ya da geç bir cevap muhtemelen gelecektir. Sabahları olmayan geceler mi? Eşiniz, yaklaşan yıl dönümünüzde, size alacağı hediyenin parasını ödeyebilmek için fazla mesai yapıyor olabilir. Sizi eken arkadaşlar mı? Arabanın lastiği patlamıştır. Ortalıkta görünmeyen dostunuz? Altı hafta boyunca hastanede anevrizma geçirmiştir belki. Kaybolan saati unuttuk! Belki de koltuk minderinin arasına sıkışmıştır; demek ki ortalığı daha dikkatli temizlemelisiniz.
Hristiyanların ilişki mantığını uygulama biçimi
Hristiyanların bu ilişkileri Tanrı’yla nasıl sürdürdüğünü açıkça gözlemleyebilirsiniz. Tanrı, tanıdığımız, aşina olduğumuz, sevdiğimiz ve arkadaşlık bağı kurduğumuz biridir. O bizim için soyut bir fikir değildir. Çünkü İsa, bedeniyle bizlere göründü. Öldürülmesine rağmen, ölümden dirildi ve Baba’ya dönmeden hemen önce sonsuza dek bizimle beraber olacağına söz verdi. Ve aslında bizim yaşadığımız şey de bu. O, görünmez ve duyulmaz olmasına rağmen, açıklanması zor olsa da burada, her an içimizde olan Tanrı’dır.
Sonuç olarak, Tanrı eşlerimizle, arkadaşlarımızla, çocuklarımızla aynı kategoriye giriyor. O’nunla ilgili çeşitli sorular sorabiliriz: Sadık, sevgi dolu, kibar ve dürüst davrandı mı? Sözlerini tuttu mu? Güvenilir mi davrandı? Bizim iyiliğimiz için fedakarlıklarda bulundu mu?
Bir Hristiyan’a sorun. Cevaplar “evet, evet, evet, evet, evet, evet, evet ve evet” olacak. Çünkü bu, inandığımız halde sadece Kutsal Kitap’taki öykülerden okuyarak değil bizzat tecrübe ettiğimiz Tanrı’dır. Nitekim Tanrı’yı hayatımızda aktif bir şekilde çalışırken de gördük. Şahsen bildiklerimize dayanarak onun için tanıklık yapabiliriz. Ve bulduğumuz şeylere dayanarak O’nun iyi, sevecen, akıllı, güçlü gibi bütün iyi sıfatlara bütünüyle sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Yine de kötülük hâlâ var
Başkasına ne kadar şiddetli vuruyorsa bize de o kadar etki ediyor. Biz de kanser veya kalp hastalığı geçiriyoruz. Alzheimer oluyoruz. İşimizden atılıyoruz, evimizde yangın çıkıyor, arabalarımız paramparça oluyor. Sevdiğimiz insanları, hatta çocuklarımızı bile kaybediyoruz.
Bu olaylar tanıdığımız, sevdiğimiz ve güvendiğimiz Tanrı ile nasıl aynı karede bulunabilir? Cevap: Bulunmaz. Fakat ilişkilerin nasıl yürüdüğünün farkında olduğumuzdan dolayı ona güvenmeye devam ediyoruz. İnsanız. İnsanlar gibi davranıyoruz. Zaman zaman O’na kızıyor veya bağırıyor olsak da, hatta bazen O’nu terk etmekle tehdit etsek de Tanrı’ya güveniyoruz. Çünkü O bizi sevdi, bize güvendi ve gerçeği söyledi; bunu adımız gibi biliyoruz. Onun sarsılmaz iradesi her şeyin üstesinden gelir.
Bir gün herhangi bir cevap alabilmeyi umut ediyoruz. Ama bu sırada da İsa Mesih olarak yeryüzüne gelen Tanrı’mıza olan bağlılığımıza devam ediyoruz.