Kızlar, Oğlanlar Ve Görevler

Sosyal Yaşam

Doğa gerçek bir işbölümü uzmanı ve insan toplumları da onun bir parçası oldukları için doğayı taklit etme eğilimindeler. İnsanlar birçok konuda işleri berbat etmeden duramadıkları için doğal süreçleri genellikle yozlaştırsalar da, benzer bir işbölümü toplumlarda da var gibi gözüküyor. Özellikle de kadınla erkek arasında. Yaratılış, ya da doğa, kadına ve erkeğe her zaman aynı görevleri yüklemiyor.

Bir düşünsenize: Bir erkek, ne kadar isterse istesin, çocuk doğurabilir mi? Hamile bir adam düşünebiliyor musunuz? “Evet, düşünebiliyorum!” diyebilirsiniz ama yeterince düşünürseniz hamilelik ve erkeklik kavramlarının, tanımları gereği birbirlerini dışladığını göreceksiniz. Böyle doğal farklılıklar, (her zaman ‘doğum’ ve ‘hamilelik’ konusundaki kadar keskin olmamakla birlikte), doğanın iş görme tarzının bir parçası gibi görünüyor.

Peki toplumdaki cinsiyet işbölümü her zaman yaratılıştaki, doğadaki kadar isabetli mi acaba? Olmayabilir. İşin içine insan ve toplum yasaları girince, iş bölümü yerini cinsiyet ayrımına bırakabiliyor. Bu ‘ayrım’ın biçimini de galiba, kültürel şartlanmışlıklar, gelenekler, töreler, eskimiş yasalar, erkeklerin yeterince olgun bireyler olarak yetiştirilmemesi gibi nedenler belirliyor.

Kazak ören adamlar ve tır kullanan kadınlar!

Örneğin, örgü örmek: Neden sadece kadınlara yakıştırılır ki? Ya da, erkek satranç oyuncu sayısının kadın oyuncu sayısından büyük olmasının nedeni kültürel şartlanmışlıklar, önyargılar değil mi? Daha az kız çocuğu satranç oynamaya yönlendiriliyor, daha az genç kız bu yönde teşvik ediliyor; hepsi bu.

Ne de olsa bu ve benzeri konulardaki genel kabullerimiz, insan tabiatımızdan değil kültürel alışkanlıklarımızdan kaynaklanan şeyler. Bu gibi yapay ayrımlara karşı gelmek belki iyi bir fikir olabilir. Bazı aktivitelerin cinsel çekiciliğimizi olumsuz etkilediği de düşünülebilir belki ama bu da aslında doğal değil yapay bir durumdur. Satranç oynayan, rugby oynayan kadınları çekici bulacak erkekler ve örgü örmeyi yaratıcılığı dışa vurmanın erkeksi bir biçimi olarak onaylayacak kadınlar elbette vardır bir yerlerde! Ya da olmaması için doğal bir neden yoktur!

İşin şakası bir yana, doğada var olan temel işbölümü bir cinsiyetin diğerine üstünlüğünden filan değil, daha pratik nedenlerden kaynaklanıyor. Örneğin bir kadının doğurganlık yetisi, doğum yapmadığı dönemlerde bile onun hareket kabiliyetini zaman zaman kısıtlayabilir. Bu da bir kadının bu yetisiyle uyumlu iş ve görevler yüklenmesini daha pratik hale getiren bir faktör.

Aslında kadın bedeninin, kas kütlesi bakımından olmasa da dayanıklılık bakımından erkek bedeninden daha güçlü olduğunu söyleyebiliriz. Ama hayatın doğal döngüleri ve doğurganlığı da içeren kimi kadınca yetiler, çok ağır, çok hareketli ve özellikle de çok uzun süreli bedensel efor gerektiren aktiviteleri erkekler için daha uygun kılar. İnsanlar da bütün canlılar gibi soylarının sürmesini, yavrularının güvenli koşullarda büyümesini önemserler.

Gerçek şu ki bir erkeğin yapabileceği ama bir kadının yapamayacağı, başaramayacağı hiçbir iş yoktur. Buna aklınıza gelebilecek en ağır bedensel işleri de dahil edebilirsiniz. Pilotluk mu? Tır şoförlüğü mü? Vinç operatörlüğü mü? Onlar da, hatta gerekirse maden işçiliği bile dahil edilebilir buna. Ama yaratılış,  planlarını hazırlarken kimin neyi yapabilme gücü olduğundan çok, kimin neyi yapmasının en verimli sonuçları getireceği ile ilgileniyor. Bu ilke doğrultusunda kadınlar ve erkekler arasında, doğal farklılık ve özellikleri dikkate alan bilgece bir işbölümü yapılmış olduğu açık.  Ve bu işbölümü iki cinsiyeti asla birbirine üstün tutmuyor. 

Cinsiyet şovenizmi

Bu durumu, kadının erkeğe “muhtaç” olduğu şeklinde yorumlamak, bütünüyle gerçeğe aykırı (ve çoğu durumda da kötü niyetle yapılmış) bir çarpıtmadan başka bir şey değil. Düpedüz kadınlara yapılmış bir haksızlık ve deyiş yerindeyse bir tür “şovenizm” bu. Aynı şekilde, cesaret, ‘yiğitlik’, gözüpeklik ve benzeri özellikleri ‘erkekçe’, bunların tersini de ‘kadınca’ olarak etiketlemek de, nasıl söylemeli…  hiç akıllıca bir davranış değil!

Bu bilgece işbölümünü yanlış yorumlayıp amacından saptıranlar bizleriz. Kadınca ve erkekçe davranış farklarını birbirimizi tamamlamamız için bize verilmiş harika bir armağan olarak değil de, birer “üstünlük”, “güçlülük”, “güçsüzlük” göstergesi olarak gören, erkeğin kadın üzerindeki tahakkümünün bir gerekçesi gibi gösterenler biz insanlarız. Biz ve kültürel önyargılarımız.


Tagged

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir