Alçakgönüllülük

İnanç

Alçakgönüllülüğün övülmeye değer bir erdem olması günümüzde kolay anlaşılır bir durum değil. Kültürümüzde ‘ alçak gönüllülük ’ bazen ‘ eziklik ’ olarak algılanabiliyor. Geçmişte alçakgönüllülükleriyle ün kazanmış ünlü kişilere hayranlık duyabiliyoruz ama günümüzde örneğin bir liderin alçakgönüllü olmasını “zayıflık” olarak da görebiliyoruz.

Alçakgönüllülük kendisini, ‘tâbi olma’ ve ‘hizmet etme’ davranışında gösterir ve başka insanlarla ilişkilerimizde ‘güç’ ve ‘cesaret’ ile dengelenmelidir. Tanrı, kendisine inananlara, alçakgönüllülüğü öğretir. Aslında bir ölçüde bütün insanlara da öğrettiği şey budur.

Hristiyan öğretisi insanların kendi çabalarıyla iyi olma kapasitelerinin olmadığını söylüyor; dolayısıyla doğamızda alçakgönüllülük değil gurur ve kibir vardır. Gurur ve kibir kendimizi olduğumuzdan daha önemli ve büyük görmemiz demektir (Hristiyan perspektifinden bakarsak da, kendi iyiliğimizi, kendi ‘doğruluğumuzu’ olduğundan daha büyük görmek).  Hristiyanlıksa bizim kendimizde hiçbir iyi nitelik olmadığını, bizde iyi olan bir şey varsa bunun bize Tanrı’dan geldiğini öğretiyor (Örneğin: Romalılar 7:18, Yakup 1:17).

Gerçeği kabul etmek

Bu gerçeği kabul etmek büyük bir alçakgönüllülük gerektirir ya da bunun kabul edilmesi kaçınılmaz olarak büyük alçakgönüllülük yaratır. Ama Tanrı açıkça belirtiyor ki gurur (kendini aklama anlamında gurur) sahibi bir insanın Tanrı’yla gerçek bir ilişki içinde olması olanaksızdır (Süleyman’ın Özdeyişleri 8:13, Luka 1:51-52),çünkü Tanrı-insan ilişkisi sadece Tanrı’nın doğruluğuna dayanır (Romalılar 3:20-24).

Bir insanın Hristiyan olması için gururunun / kibrinin yok edilmesi ve o kişinin alçakgönüllü olması gerekir çünkü yalnızca bu tevazu varsa kişi kendi mutlak yetersizliğini ve bir Kurtarıcı’ya olan büyük ihtiyacını fark edebilir.

Hristiyan olsun ya da olmasın bir insan alçakgönüllülüğü büyük ölçüde öğrenebilir. Tanrı dünyayı insanların alçakgönüllülüğü öğrenmesini kolaylaştıracak bir biçimde yaratmıştır ve bu tevazu dersleri, onları öğrenmek isteyen, kendisine karşı dürüst olan her insana açıktır.

Hristiyanlık alçakgönüllülüğün en derin, en merkezi sebeplerini bize sunar. Hristiyanların bu konudaki farkı, alçakgönüllü olmanın diğer bütün sebeplerinin merkezi olan asıl sebebe sahip olmalarıdır. Bu en asli tevazu sebebi, diğer bütün sebepleri hem önemli ve yararlı yapar hem de aynı zamanda onları ikincil kılar. Bu sebep, Mesih İsa’nın, bizim için kendisini ölüm derecesine kadar alçaltmış olduğu gerçeğidir (Filipililer 2:1-11).

Eylem halindeki alçakgönüllülük

Eylem halindeki alçakgönüllülük, tâbi olama ve hizmet etme davranışlarıyla benzerlik gösterir. Eski çağlarda bir kişi bir kralın vs. önünde boyun bükerek tevazu göstermiş olurdu. Bu davranış kişinin o kral karşısındaki savunmasızlığını göstermekteydi. Öyle ki kral isterse kişinin uzattığı boynunu kesebilirdi bile!

Tanrı, İncil’de Kendisine inananları gündelik yaşamlarında da “Mesih’e duyduğunuz saygıdan ötürü birbirinize bağımlı olun.” (Efesliler 5:21) etmeye çağırır.  Hizmet etmek ve tâbi olmak, olumlu anlamda kullanıldıkları zaman, alçakgönüllü (mütevazı) bir kalpten fışkıran davranışlardır. Özellikle hizmet etme davranışı daha da somuttur çünkü başkaları için bir şey yapmakla ilgilidir. Hele de yapılan bu şey, kişiye pek bir şan, şeref veya görkem getiriyor gibi görünmüyorsa. Örneğin İncil’de İsa’nın, öğrencilerinin ayaklarını yıkadığı sahne. İsa bunu yaparak, İsa “Size yaptığımın aynısını yapmanız için bir örnek verdim” (Yuhanna 13:1-17) demektedir.

Alçakgönüllülük zayıflık mı?

Alçakgönüllülük bizim davranış ve tepkilerimizi tek yanlı olarak tanımlamaz. Cesaret, gözü peklik ve (bir anlamda) özgüvenin, dinamik bir bileşkesidir. Bizler alçakgönüllülüğü, mütevazı olmayı bazen pek sevmeyiz ve onu iyi bir şey olarak görmeyiz. Alçakgönüllü olmak bazen bize zayıflık, güçsüzlük, sünepelik gibi imajları çağrıştırabilir. Ama Hristiyan inancına göre, Tanrı alçakgönüllü olmayı böyle tanımlamıyor ve onun böyle bir şeymiş görünmesini istemiyor. Tanrı, kendisiyle olan ilişkimizde tam bir alçakgönüllülük ve güçsüzlük bilinci içinde davranmamızı, evet, istiyor ( Yakup 4:10, Matta 16:24) ama onunla olan bu ilişki yoluyla, bize güç, kuvvet, gözü peklik, cesaret, güven duygusu vereceğini ve başkalarıyla ilişkilerimizde kendimizi bu niteliklerle ifade edebileceğimizi de söylüyor. (Mez. 118:14, Habakkuk 3:19). Alçakgönüllülükle cesaretin nasıl el ele gittiklerini anlatmak kolay değildir ama gerek deneyim yoluyla gerekse İsa örneğine bakarak bu konuda giderek daha iyi olabiliriz.

Alçakgönüllülük, kendisine gerçekçi bir gözle, bakan, kendisini olduğu gibi, duru bir biçimde gören herkes için kaçınılmaz olacaktır. Kutsal Kitap’ta şöyle yazar: “Kimse kendisine gereğinden çok değer vermesin. Herkes, (….)  düşüncelerinde ölçülü olsun.…” (Romalılara Mektup 12:3).

Hristiyanlar, inançlarını başkalarıyla paylaşırken alçakgönüllü davranmak zorundadır. Bunun tersine davranan bir Hristiyan’a rastlarsanız, bilin ki konuyu tamamen yanlış anlamış biridir. İncil’de şöyle yazar: “Mesih’i Rab olarak yüreklerinizde kutsayın. Sizdeki ümidin nedenini soran herkese uygun bir yanıt vermeye her zaman hazır olun. Yalnız bunu yumuşak huyla ve saygıyla yapın. Vicdanınızı temiz tutun. Öyle ki, Mesih’e ait olarak sürdürdüğünüz olumlu yaşamı kınayanlar size ettikleri iftiradan utansınlar” (Petrus’un 1. Mektubu 3:15-16).

İnsanın mutlak yetersizliği

Hristiyan öğretisi, genel olarak, insanın günahla hastalanmış olduğunu söyler. Bu durum nedeniyle insanlar Tanrı’nın gözünde iyi bir konumu hak edebilmek için bir şey yapmaktan (iyi şeyler yaparak, “sevap işleyerek” kendi kurtuluşunu, cennete gitmeyi vs. hak edebilme yetisinden) bütünüyle ve mutlak olarak yoksundurlar. Buna göre, insan Tanrı’yla arasındaki, kendisinin bozmuş olduğu ilişkiyi tekrar düzeltebilmek için hiçbir şey yapabilecek yeterlilikte değildir. Bu inanç mutlak alçakgönüllülüğü de gerektirir ve/ya da kişinin alçakgönüllü olmasını sağlar.

Bu ilişkiyi tekrar iyileştirmek için her şeyi Tanrı yapar (Bu öğretiye Müjde öğretisi denir. Zaten ‘İncil’ sözcüğü de ‘müjde’ anlamını içerir ve İncil bütünüyle bu konuyla, Tanrı’nın İsa aracılığıyla, insanlarla arasında yeniden barış sağlaması konusuyla ilgilidir).  Hristiyanlar da bu büyük lütuf karşısında tevazu sahibi olmalı, gündelik yaşamında Tanrı’yla ve insanlarla ilişkilerinde her zaman alçakgönüllü davranmalıdır. Ama bu, Tanrı’nın bizi hakir göreceği, bizi aşağılayacağı anlamına gelmez. O bizi içtenlikle sever ve şu vaatte bulunur: “Rab’bin önünde kendinizi alçaltın, O da sizi yüceltecektir” (Yakup 4:10).

İsa, alçakgönüllülüğün en canlı portresini çiziyor ve onun bu alçakgönüllülüğü bizi de öyle olmaya yöneltiyor. Bir Hristiyan için, imanının en güçlü ifadeleri, İsa’nın yaptıklarında anlamını bulur. Onun dünyaya gelişi ve özellikle de çarmıh üzerindeki ölümü ve ardından dirilişi, hem bizzat yaşamın hem de Hristiyan inancının odak noktasıdır.

Bir Hristiyan’ın, diğer Hristiyanlarla ve başka inanç ve dünya görüşlerine sahip insanlarla ilişkilerinde,  İsa’nın düşünce yapısını paylaşması öğütlenir: İncil, İsa’nın büyük tevazuuyla kendisini insan kardeşleriyle aynı konuma indirgemesinin, sadık bir hizmetkâr konumuna inmesinin ve ölüme, hatta çarmıh üzerinde çok eziyetli bir ölüme kadar itaatkâr davranmasının öyküsüdür.

İncil’e baktığımızda İsa’da alçakgönüllülükle yetki sahibi biri olma özelliğinin dinamik biçimde bir arada olduğunu görüyoruz. O’nun ölümünde de alçakgönüllülük ve güç bir arada bulunuyordu. Evrenin en mütevazı insanı; toplumda dışlanmış ve adı kötüye çıkmış bir kadınla sohbet edip ona umut sunan (Yuhanna 4:4-16), cüzamlı insanlarla bir araya gelen, onlarla temas eden, onlara şifa veren (Luka 17:11-19), ve üç yıl boyunca on iki adama sabırla ders veren bu adam,  aynı zamanda, sürekli olarak ‘yetkili biri’ (Mata 7:29, Markos 1:22) olarak tanıtılıyor ve insanları Tanrı’nın gerçeğinden saptıranları güçlü bir biçimde azarlıyordu (Matta 12:22-37, Luka 17:1-3).

İsa, alçakgönüllülük ve cesareti hayatlarımızda aynı anda harmanlayabilmeyi bize öğretmek için en uygun kişidir.

O, İncil’de bu konuyla ilgili olarak şöyle diyor: “Ben yumuşak huylu ve alçakgönüllüyüm. Boyunduruğuma girin ve benden öğrenin, böylece canlarınız huzur bulur. Boyunduruğum kolay taşınır, vereceğim yük de hafiftir” (Matta 11:29-30).

Diğer insanlarla ilişkilerimizde. Tanrı araçlar (başka bir ifadeyle “sebepler”) aracılığıyla iş görmeyi, yani bizimle ilgilenirken kendi yarattığı varlıkları kullanmayı sever. Bu, bazen, bizi güçlendirmek ya da bize alçakgönüllülüğü öğretmek için başka insanları kullanacağı anlamına gelir.

Düzenli olarak başkalarına hizmet etmeye başlayın.

Eğer alçakgönüllülüğü sözcükler ve soyut fikirler aracılığıyla kendinize pek mâl edemiyorsanız, mütevazı eylem ve davranışlar yoluyla bu özelliği geliştirebilirsiniz, hatta kendinizi hiç de mütevazı hissetmediğiniz zamanlarda bile (duyguların yerine eylemleri seçmek, aslında büyük bir olgunluk göstergesidir). Düzenli olarak başkalarına hizmet etmeye özen göstermek (örneğin kendi ailenizde ya da resmi bir gönüllü hizmet kurumunda bunu yapabilirsiniz), alçakgönüllülüğün ne olduğunu, neden değerli bir nitelik olduğunu, yaşayarak, bizzat tecrübe ederek öğrenmenizi sağlayabilir.


Tagged

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir