Para Motivasyonu

Kişisel Gelişim

Son zamanlarda televizyonlarda, gazetelerde ya da internette tanıklık ettiğimiz ve bizlere büyük bir “realite” yi gösteriyormuş gibi sunulan bir meseleden söz edelim: “para” dan. Paranın insanla olan ilişkisi ya da insanın parayla olan ilişkisi her zaman farklı boyutlarıyla incelenmesi gereken bir konu. Örneğin, parayla ilgili ilk aklımıza gelen deyişlerden biri şu değil mi: “Paranın açamayacağı kapı yoktur!” Halk arasında bu deyişi bu denli yaygınlaştıran şey ne olabilir? Bu sorunun cevabını, özellikle popüler kültürün, reklamların ve teknolojik araçların yaygın bir biçimde “para”yı yüceltmesinde aramak gerekiyor.

Bu gerçeği görmek de çok zor değil aslında. Nitekim televizyonu her açtığımızda zengin insanların, lüks yaşam tarzlarının anlatıldığı diziler çıkıyor karşımıza. Ayrıca birçok dizide muhakkak fakir biri var ve o fakire de bu zengin insanlar yardım ediyor. Yoksullara yardım etmekte hiçbir yanlışlık yok tabii. Yanlış olan, bu tür sahnelerde çoğu zaman paranın ve zenginliğin yüceltiliyor olması.

Bilgisayarımızı elimize alıp açtığımızda da benzer bir durumla karşılaşıyoruz:

doğrudan ve dolaylı kanallardan para kazanmakla ilgili birçok şey gözümüze çarpıyor. Bahis, yatırım, çekiliş reklamlarını neredeyse kendi annemizden, babamızdan daha çok görür olduk. Bütün bu çember içinde, zamanla beynimizden başlayarak iliklerimize kadar bize anlatılmak istenen mesajı da almış oluyoruz: “Para bizi mutlu edebilecek en büyük kaynaktır!” Belki bu son söz size biraz abartılı gelmiş olabilir. Ancak ne yazık ki, insanlara sunulan “algı yönetimi” stratejisinin temel amacı, bu sözle özetlenebilir.

Paradan söz ederken şu önemli gerçeği de vurgulamamız gerek: Elbette para, doğru bir motivasyonla kullanıldığında oldukça yararlı bir araçtır. Üstelik dünyanın herhangi bir yerinde, herhangi bir alanda, para kullanmadan yaşamak neredeyse olanaksız. Evimize ekmek götürmek, üstümüze kılık kıyafet almak, yarınlarımız için birikim yapmak ya da çocuklarımızın eğitimi ve refahı için parayı kullanmak doğaldır. Hayatın olağan ihtiyaçları, bizi para kullanmaya mecbur ediyor. Bunda bir sorun yok.

Ancak temel mesele, insanoğlunun yüzyıllardır paraya olan ilgisini çok farklı şekillere sokarak parayı olduğundan daha büyük ve önemli bir olgu haline getirmiş olmasıdır. “Paranın açamayacağı kapı yoktur” deyişi sadece para sayesinde güçlenebileceğimiz fikrini bize aşılamaya çalışan bir anlayıştan ileri geliyor. Peki gerçekten böyle mi? Ne kadar çok paramız olursa o kadar güçlü mü oluruz? Maddi servetimiz ne ölçüde olursa, biz de o ölçüde mutluluk içinde mi yaşarız? Bizim önümüze her gün sunulan bu anlayış neden gerçek olmak zorunda? Biraz ileri gidecek olursak; bunu “Mandela Etkisi”ne* bile benzetebiliriz. Tabii “Mandela Etkisi”, daha çok, insanların somut gerçek sandıkları olayların aslında hiç gerçekleşmemiş olduğu durumlar için kullanılan bir tabir. “Para”nın etkisini ise, somut bir olayla ilişkilendiremeyecek olsak da kafamızda bıraktığı izlerden yola çıkarak, “Mandela Etkisi”ne benzetmemiz yersiz olmaz.

Para ile ilgili olarak İsa Mesih, Matta 6. bölüm, 19. ayette çok önemli bir gerçeği belirtmiştir:

“Yeryüzünde kendinize hazineler biriktirmeyin. Burada güve ve pas onları yiyip bitirir, hırsızlar da girip çalarlar. Bunun yerine kendinize gökte hazineler biriktirin. Orada ne güve ne pas onları yiyip bitirir, ne de hırsızlar girip çalar. Hazineniz neredeyse, yüreğiniz de orada olacaktır.”

Paranın bir güç olgusu olarak görüldüğü, bütün kapıları açtığına inanıldığı bir dönemde yaşarken bu sözler bize çok parlak bir ışık sunmaktadır. İsa Mesih, ne kadar çok paramız olursa olsun, bu paranın bizi kurtaramayacağını söylüyor. Aklımızda her gün daha çok para kazanma isteği varken, bu arzuyla adeta yanıp tutuşurken bu sözlere kulak vermek zor görünebilir ama bu gerçekten de çok önemli.

Mesih İsa, paradan çok daha üstün bir şeyi bizlere sunmuştur.

O bize, asıl gerçeğin ne olduğunu göstermiştir. Hiçbir paranın ve gücün satın alamayacağı büyük bir armağanı bizlerle paylaşmak istemiştir: Sonsuz kurtuluş armağanını. İsa, paranın bir tanrı olarak görüldüğü bu çağda gerçek Tanrı’yı bizlere göstermektedir. İnsanlar kurtulmak, gerçek mutluluğa ve sonsuz yaşama sahip olmak istiyorlarsa umutlarını kalıcı olmayan ve sahte güçlere değil, gerçek Kurtarıcı’ya bağlamalılar. Paranın sağladığı refah, insanı hayatta belki elli, altmış yıl rahat yaşatabilir. Ancak her şeyin bir sonu olduğu gibi, bunun da bir sonu vardır ve bu son kaçınılmazdır.

*Mandela Etkisi: 2013 yılında Nelson Mandela’nın ölüm haberi duyulunca; insanların birçoğu, “Mandela ölmemiş miydi zaten?” diye düşünmüştü. Buradan yola çıkarak, gerçekleşmemiş olayları gerçekmiş ya da olmuş gibi algılama durumuna “Mandela Etkisi” deniyor.


Tagged

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir