İnsanlar için bi’ şey yapmalı

Kişisel Gelişim

“Bugün Allah için ne yaptın?” sorusu birçok dindarın sevdiği bir sorudur. Türkiye’nin herhangi bir kentindeki birçok dükkânın duvarlarında, çerçeveli bir yazı olarak bu soruyla karşılaşmış olabilirsiniz. Tanrı için yapılabilecek ya da yapılması gereken işler listesi, doğal olarak her dine göre değişiyor. Evrenin yaratıcısının bizim onun için yapacağımız işlere ihtiyacı olup olmadığı ise ayrı bir soru.

Tanrı’nın bize ihtiyacı olmasa da, şurası açık ki bizler insanız ve bizim birbirimize ihtiyacımız var. Hem de doğduğumuz andan başlayarak, bütün hayatımız boyunca. İster dindar olalım ister ateist, ister şu dine ister bu dine mensup olalım, biz insanlar, birbirimiz olmadan yaşayamıyoruz. Dolayısıyla sanırım birbirimize “Bugün Tanrı için ne yaptın?” diye sormaktansa, kendi kendimize “Bugün insanlar için ne yaptın?” diye sormak çok daha pratik olacaktır. Bu soru bizden dindar olmamızı, hatta bir dine bağlı olmamızı bile talep etmez. Bu soruyu başkalarına değil kendimize soracağımız için, kimseyi yargılamak gibi bir duruma da düşmemiş oluruz böylece.

Çocukça hayaller

“İnsanlar için bir şey yapmak” sözü bende ilk tepki olarak çocukça hayaller uyandırır. Çocukların ‘süper kahraman’ dedikleri adamlarınkine benzer eylemlerden söz etmiyorum. Uzaylılarla savaşmak, ya da King Kong’la dövüşmek gibi şeyler hayal etmiyorum. Ama ne bileyim… Şöyle, tıpta devrim yaratan bir bilim adamı olsaydım hiç fena olmazdı hani. Böylece günün birinde, akşam başımı yastığa koyduğumda ve kendime “Bugün insanlar için ne yaptın?” diye sorduğumda verecek harika bir cevabım olurdu: “Kansere çare buldum”. “Kalp-damar hastalıklarını tarihe gömecek bir aşı geliştirdim!” Ya da Dostoyevski gibi büyük bir romancı olsaydım fena mı olurdu? Ya da Johann Sebastian Bach gibi bir besteci?

Ama benim ne bilimsel keşifler yapacak bilgim var, ne de görkemli sanat eserleriyle insani derinlikleri kulaçlayacak yetenek ve sezgim.  Kısaca, insanlar için görkemli işler yapmayı isterdim ama durum ortada işte: sıradan bir insanım ben. Ne dersiniz? Sizce benim gibi sıradan biri bile bugün insanlar için iyi bir şeyler yapabilir mi?

Senin ‘çağrın’ ne?

Biraz daha yetişkin gözüyle baktığımda görüyorum ki, bu soru belki de biz sade vatandaşlardan, insanlığın tarihini değiştirecek şeyler yapmamızı, her gün bu amaçlara bir adım daha yaklaşacak şekilde ilerlememizi, “kendimiz için küçük, insanlık için büyük” adımlar atmamızı talep etmiyor. Aslında hayatta hepimize verilmiş çeşitli görevler var. Luteryen Hristiyanlar bunlara ‘çağrı’ adını veriyorlar ki bence çok yerinde bir adlandırma bu. Hepimiz bazı şeyleri yapmaya ‘çağrılmışız’ bu hayatta. Ve bu şeyler, pek de o kadar görkemli görülmeseler bile son derece önemli ve yararlı işlerdir.

“Bugün insanlar için ne yaptın?” sorusuna, “Uzaylı istilasını püskürttüm” gibi bir yanıttan daha iyisini vermemizi sağlayacak olan yetilerimizle doğuyoruz aslında. Bir manav için bu sorunun cevabı, “Müşterilerime sağlıklı ve taze ürünleri, hesaplı fiyatlarla sattım” olabilir örneğin. Ve, “Bütün müşterilerime güler yüz gösterdim. Domatesleri elleriyle seçmek isteyen o adama bile, zorlansam da, kibar davrandım.” Bir emekli de, mesela, “Yürüyüş yaparken karşılaştığım eski komşuma gülümsedim” diyebilir.

Çağrısı gitar çalmak olan biri, yani bir gitarist, “Bugün insanlar için gitar çaldım” cevabını gönül rahatlığıyla verebilir ve bu bence mükemmel bir cevaptır. “Bugün gitar çaldım ve hem insanların kulakları güzel melodilerle doldu, hem de bu sayede para kazanıp eve ekmek götürdüm.” Ya da bir anne ya da baba, “Çocuğumuzu besledim, onun altını temizledim, onunla oynadım, eşime anlayışlı ve sevecen davrandım” diyebilir ve bu yanıt, sorumuza verilebilecek en harika yanıtlardan biridir.

Dünyadaki dinlerin büyük çoğunluğu “Bugün Tanrı için ne yaptın?” sorusuna, ‘ibadetler, oruçlar ve çeşitli kurbanlarla Tanrı’yı hoşnut etmeye çalıştım’ diye cevap veriyor. İncil’deyse (ki İncil sözcüğü ‘müjde’ anlamına gelir) durum biraz farklı. Orada bizim Tanrı için bir şey yaptığımızdan değil, Tanrı’nın bizim için bir şey yaptığından söz ediliyor. İncil’in belki en sık alıntı yapılan ayeti olan Yuhanna 3:16’da Tanrı’nın bu eylemi “Biricik Oğlu’nu vermek” diye anlatılır. Gerçekten de Nasıralı İsa, bu tanrısal sevgiyi dünyadaki yaşamının her anında kanıtladı. Hatta sadece yaşamıyla değil, ölümüyle ve dirilişiyle de o, Tanrı’nın insanlara olan sonsuz sevgisinin mükemmel bir örneği oldu.

Peki bunu bilmek, gündelik hayatımızın en sıradan alanlarında, komşumuzu sevmenin, insanlar için bir şey yapmanın alabildiğine zor göründüğü o bunalımlı anlarımızda bize ne fayda sağlar?

Kendi aile bireylerimizle ilgili olarak bile zaman zaman işlerin çıkmaza girmekte olduğunu hissedebiliriz. Böyle durumlarda, ne komşumuzu sevmek ne de onun için herhangi bir şey yapmak içimizden gelmiyor gibidir. Manav dostumuz, müşterilerine güler yüz göstermenin, emekli komşumuz yolda gördüğü tanıdıklara sevecence gülümsemenin eskisi kadar kolay gelmediğini hissedebilir. Hatta bir anne bile çocuğuyla olan ilişkisinde sorunlu dönemlerden geçebilir. İnsanlara olan sevgimizin azaldığını hissettiğimiz anlar olabilir. İşte bu gibi durumlarda Tanrı’nın insanlara olan sevgisinden ötürü onlara kendi biricik Oğlu’nu, yani Mesih İsa’da kendisini verdiğini bilmek bize ne yarar sağlar?

“Sevgi Yasası”

İncil’deki ‘Sevgi Yasası’ kavramı hep ilgimi çekmiştir. “Size yeni bir emir veriyorum” der İsa. “Birbirinizi sevin.” İşte eski dinsel kural ve uygulamaların yerini alan yeni yasa budur. Ama bir sorun var gibi görünüyor. Biz bu emri yerine getirebilir miyiz? Tanrı bize “Şu tarihlerde şu şekilde bir kurban sun, şu günlerde oruç tut ve şu yiyecekleri yeme’ diye emir verirse, bunları yerine getirebiliriz. Ama sevgi bir duygu olduğuna göre, biz insanlar “Birbirinizi sevin” emrini nasıl yerine getirebiliriz?

Bu sorunun da cevabı da, yine , “Tanrı dünyayı [insanları] o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu’nu verdi” ayeti gibi görünüyor. “Birbirimizi sevin” emrini, biz, bu aldatıcı yüreklerimiz ve insanca zaaflarımızla yerine getiremeyiz. Ama Tanrı, kendi sonsuz sevme kapasitesiyle biz insanlara gelirse ve kendisini, biricik Oğlu’nda bize verirse, yani insan olursa, işte o zaman biz insanlar O’nun sevgisiyle birbirimizi sevebiliriz, ki İncil bütünüyle bununla ilgilidir. İsa, sevgi dolu tanrısal ruhuyla, O’na iman edenlerin ruhlarında gerçek sevgiyi yaratır.  Böylelikle “Komşunu kendin gibi seveceksin” ya da “Birbirinizi sevin” ayetlerinin şeklen birer buyruk olmakla birlikte, aslında birer vaat olduğunu anlarız. İsa’nın müjdesine iman edip güvendiğimizde, yani her şeyi O’na bıraktığımızda, O’nun Tanrısal sevgisi bizim yüreğimizde, iyi toprağa dikilmiş bir çiçek gibi gelişecektir.

Bugün Tanrı için hiçbir şey yapmadım çünkü her gün olduğu gibi bugün de, her şeyi O, benim için yaptı ve yapıyor. Ve O’nun yaptıkları sayesinde “ben”, komşum için, insan kardeşlerim için bugün iyi bir şeyler yapabiliyorum. Müşterilerime güleryüz, neşe ve dürüstlükle satış yapıyor, gitarımı büyük bir sevinçle çalıyor ve çocuğumu derin bir sevgiyle seviyor, besliyor ve koruyorum.


Tagged

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir