Bizi değerli kılan nedir? Sahip olduğumuz maddi varlıklar ya da makam ve mevkiimiz bize değer katar mı? Bu gibi şeylere dayalı değerimiz, zamana değişebilen, çoğalıp azalabilen değerlerdir. Tanrı’nın bize verdiği değerse asla değişmez. Tanrı gibi sonsuz ve gerçektir.
Çöp toplayarak geçinen bir adamın çöpte bulduğu bir yüzüğü satarak zengin olmasının anlatıldığı bir haber okudum gazetede. Gerçek bir hikâye mi bilmiyorum. Böylesi yüzlerce hikâye var. İnsanlar milli piyango biletleri ile zengin oluyorlar. Değeri düşük bir kâğıt birden değeri kendisinden fazla başka kağıtlarınızın olmasına yardımcı oluyor.
Piyangodan çıkan değer
Ancak, Milli Piyango’dan, yukarıdaki bahsettiğim yüzükten çıkan parayı kazanan insanların hayatlarının ne hale geldiğini de yazmış gazeteler. Biliyorsunuz ‘parayı yemek’ gibi veciz bir sözümüz var güzel Türkçemizde. Parayı kazanan bu arkadaşlar da aynısını yapmışlar. Parayı savurmuşlar. Hayatları boyunca edinmedikleri ama hep arzuladıkları şan, şöhret para aracılığı ile akmaya başlamış.
Bir anlamda, ‘değer kazanmışlar’.
Sonra? Eşlerini boşayanlar var aralarında, yeni ortaya çıkan akrabaları tarafından kandırılanlar var. Pavyonlarda, barlarda harcanıp giden servetler. Gazetedeki haberin son paragrafında, batan paraları ile son aldığı evde kiracı olan bir talihlinin resmi görülüyor. Bu örneklerdeki insanların değer anlayışına göre, durumları şudur: Para bitince değerleri de bitmiş!
İnsanların verdiği değer
İnsan ilişkilerinde de durum böyledir. İnsan ilişkilerinde çeşitli değer türleri var. Para da bunların arasında. Kariyer, güzellik, ailenizin durumu, ailenizin büyüklüğü, kişilerin size olan bağımlılığı, değerinizi arttırabiliyor.
Geçenlerde bununla ilgili güzel bir örnek duydum. Arkadaşım bir bankanın müdürü, gelen arkadaşına ayıp olmasın diye odasındaki masanın önündeki sandalyeye oturmuş. Müdür olduğu belli olmuyormuş bu nedenle. Birlikte oturmuş sohbet ederlerken içeri bir kredi sahibi girmiş. Arkadaşımdan nispeten daha yaşlı ve iyi giyimli olan konuğuna yönelip ‘Beni buraya gönderdiler, bunu müdüre ver dediler,’ diyerek elindeki evrakı müdürün arkadaşına uzatmış.
Ye kürküm ye!
Arkadaşım olayı ‘ye kürküm ye’ diyerek özetliyor. Ancak değer yargılarımızın nasıl da gördüklerimize göre şekillendiğine bir örnek bu.
Ye kürküm ye dünyası insanlara zarar veriyor, bunu göremiyoruz. Kıyıya köşeye itilmiş, özgüvenleri ellerinden alınmış, sinmiş, bu sinme yüzünden öfkelenmiş insanların tepkilerini görebiliyor muyuz?
Değersiz, özgüvensiz hissettiği insanların yanında öfkesi kabaran, küsen, içine kapanan insanlar ile dolu bu hayat.
İnsanlar bu yüzden öyle derin travmalar yaşıyorlar ki, çocukluluklarından başlayarak bu değersizleştirme zehri öyle bir şekilde zerk ediliyor ki varlığımıza, konuşamayan, kekeleyen, kendini ifade etmekte zorlanan, kendini ifade etmeyi de öfkede, küfürde arayan insanlar çıkıyor ortaya.
Ancak değersiz değilsiniz. Mesela diş fırçanız, fırınınız, telefonunuz sizi değerli kılıyor!!!
Dünyanın söylediği bir yalan
Dünyanın söylediği bir diğer yalan da budur: “Kullandığınız eşyalar, elimizle oluşturduğumuz bu dünyaya ait malzemeler size değer verildiği için yapıldı!”
Reklamlarda duyuyorsunuzdur, ‘değer katar’ ‘çünkü siz değerlisiniz’, ‘ona değerli olduğunu hissettirin’ gibi sloganları. Bu yüzden değerini alışveriş merkezlerinde, pahalı hediyelerde, raflar arasında arayan insanlarla dolu hayat.
Şunu fark etmiyoruz: Onların gözünde, ürünlerinin ücretini ödediğiniz sürece değerlisiniz. Oysa bir şeye para veriyor olmanız, sahip olmanız sizi değerli yapmıyor. Değer dediğiniz şey paradan, güzellikten, ihtiyaçtan geliyorsa ölümlüdür, kaybolmaya mahkumdur. Siz veya elinizdeki değerli sayılan ‘şey’ öldükten sonraki değeriniz de ölür.
Tek gerçek değer
Dünya üzerinde bana verilen tek değerin gerçekliğine inanıyorum. Bu dünyada annemin babamın, kardeşimin beni değerli bulması da geçici ve duruma bağlıdır. Ancak Tanrı’nın bana verdiği değerin kalıcı olduğunu düşünüyorum. Tanrı’nın bugüne kadar yaptığım hatalara rağmen hâlâ beni sevdiğini, benimle ilgilendiğini düşünüyorum. Bugüne kadar (her zaman) yaptığım hatalardan sonra kapısına gidip elimi açtığımda beni affeden bir Yaratıcı ’ya inanıyorum. Pişmanlık duyduğum her hatamdan sonra sevgi dolu gözlerle bana bakarak karşılık veren bir Yaratıcı ‘ya.
Kutsal Kitap’ta Hz. Davut, Tanrı’ya hitaben,
“Sevgin sonsuza dek ayakta kalır diyeceğim, sadakatini gökler kadar kalıcı kıldın”
diyor.
Bu sözün doğruluğuna inanıyorum. İnsan beni sevmese de Tanrı beni her zaman sevecektir. İnsanın sevgisi bitebilir. Bir insanı sizi sevdiği için seviyorsanız bilin ki insan sevgisi rüzgâr gibidir; gelir geçer. Ancak Tanrı’daki kaynak sonsuz olduğu için, sevginiz Tanrı’dan besleniyorsa, o kadar sevecek ve değer göreceksiniz. Tanrı’nın size verdiği değer, ‘sonsuzluk’ kadardır. Bu benim için özüme olan güvenimi arttıran önemli bir gerçek.
Çünkü özümde, Tanrı’nın bana değer verdiği gerçeği var.