Umutsuz yaşanır mı hiç? İnsanlık tarihinin hiç inkar edemeyeceği temel varlıkları görmek aslında hiç de zor değil. Geçmişten bugüne dek insanlık tarihi “umut” ya da “ümit” ile yan yana yürümüştür. Umudu açıklarken ona “varlık” sıfatını yakıştırmak, anlamsız bir tanımlama değildir; umudun insan hayatında gerçek anlamda bir varlık olarak görülmesinden kaynaklanmaktadır. Elbette umut, bir insan gibi ete kemiğe bürünmemiştir, bir insan gibi konuşmaz veyahut bir insan gibi davranmaz. Ancak bütün bunlar onun bir varlık olarak görülmesine engel değil. İnsan ile her dönem birlikte yan yana yürüyen bir varlıktır umut. İnsanın hemen hemen her düşüncesinde, daha da önemlisi, her insanın duygu dünyasında yer bulmuş bir varlıktır.
İnsanlar çağlar boyunca ne durumda olurlarsa olsunlar ümit etmekten, umuda dayanmaktan hiç vazgeçmediler. En kötü insanından en iyi insanına kadar her bir canda hayat buldu umut. Bütün bu çarpıcı gerçeklerin yanında, sorulması gereken bir soru var: “Umut nasıl oluyor da bu kadar güçlü bir varlık olarak her insanda egemenlik sürebiliyor?” Eski çağ filozoflarından Thales, umudu tanımlarken şöyle söylemiştir:
“Her şeyin yok olduğu anda bile umut vardır.”
Thales’in bu sözü umudun kendi varlığı ve gücü ile ilgili çok ciddi ipuçları vermektedir. İnsanlar, ağlasalar da, her şeylerini kaybetseler, her şeylerini bırakmak zorunda kalsalar da, ümit etmekten vazgeçmiyorlar. İnsanın ayakta kalması için devam edebilmesi ve iyi günlere kavuşması için umuda ihtiyacı var. Dolayısıyla insan var oldukça umut da onunla birlikte var olmaya devam edecek.
Son yıllarda Suriye’deki iç savaştan kaçan insanlar çeşitli ülkelere gidip o ülkelerde kalmaya çalışıyorlar. Bu insanlar daha iyi bir hayata sahip olmayı umarak türlü tehlikeleri göze alıp yola çıkıyorlar. Kimileri, yollarda dolandırıcılar tarafından aldatılıyor, kimileri batan botlarda hayatlarını kaybediyor. Bu insanlar bu tehlikeleri göze alıp yine de yola çıkıyorlar. Bu insanları adeta gözü kara bir şekilde kararlı kılan varlık kuşkusuz umuttur. İnsanlar daha iyi bir yaşama sahip olabilme umutlarını yüreklerinde taşıyarak ilerliyorlar. Dışarıdan bakıldığında bu durum, oldukça trajik bir olaylar zinciri olarak görülebilir. Ama görülen bir başka çarpıcı gerçek de ümit etmenin ne kadar güçlü bir varlık olduğudur. İç savaş örneği belki bazı insanlar için tahayyül edilmesi zor bir durum. Ancak hayatın her alanında umudun insana bambaşka işler yaptırabileceği gerçeğini görmek zor değildir.
Gece uyuyup da gündüz kalkan her insan aklında ve yüreğinde taze beklentiler ve umutlar ile güne başlıyor. Söz gelimi, düşük maaş alan bir işçi, muhakkak ki, daha iyi bir maaş almayı umarak yeni güne başlıyor. Kanser olan bir insan daha fazla yaşamayı umarak zorlu ve karışık tedavi süreçlerine katlanmak durumunda kalıyor. Sınav sabahı okuluna doğru giden öğrenci, sınavdan başarılı olmayı umarak o yolu katediyor. Bir kıza aşık olan genç, o kız ile evlenmeyi umarak hayal dünyasına yeni güzellikler ekliyor.
Bütün bunları ümit etmeyen yaşam nasıl anlamlı olabilir ki?
İnsan duygu dünyasını umutla beslemedikçe ne tadı olur ki yaptıklarının? İnsan ruhu için taze ve soğuk pınarlardan gelen bir sudur umut. Bu sebepledir ki, her insanın hayatında en az birkaç defa sorması gereken bir soru da kuşkusuz; “Umut olmazsa ne olur?” sorusudur.
Hayatı başarısızlıklarla geçmiş olan Abraham Lincoln de aynı umutla geleceğe bakm aya çalışmıştır. Bu çalışmasının sonunda da elleri geleceğe uzanmıştır. Lincoln, Amerika Birleşik Devletleri başkanı olmasından öte Amerika’da köleliği yasaklayan ABD başkanı olarak bilinir. Lincoln, gençliğinde yüzbaşı olarak katıldığı bir savaştan er rütbesi alarak dönmüş bir askerdir. Daha sonra kurduğu birçok şirket iflas etmiştir. Devlet memurluğu kariyerine de pek parlak bir başlangıç yapamamıştır.
Asıl önemli olan nokta şu: bugün Lincoln’e bakarken neredeyse hiç kimse onun bu başarısızlık hikayeleriyle ilgilenmiyor. İnsanların birçoğu onu Amerika’da köleliği yasaklayan başkan olarak biliyor. Bütün bu başarısızlıkla dolu hayatının herhangi bir yerinde Lincoln belki kısa süreliğine umutsuzluğa kapılmıştır. Ancak hayatının genelinde umut etmekten vazgeçmediğini görmek kolay: İnsanlık tarihinin karşısında başarısız bir Lincoln değil, Amerika Birleşik Devletleri’nin başkanı olan ve büyük hizmetler vermiş olan bir Lincoln var. Onun deneyimleri umudun ne kadar önemli olduğunu gösteren iyi örneklerden biri.
Ümit söz konusu olduğunda
Umut söz konusu olduğunda, insanlığa Lincoln’den daha büyük bir umut örneği sunmuş olan İsa’yı da görmezden gelmek güçtür. İncil, İsa’nın bütün dünyanın günahı için öldüğünü ve dirildiğini yazar. O’nun bunu yapmaktaki amacı, insanlara sonsuz yaşam vermek ve bu yaşamla ilgili taze ve ebedi bir umut bırakmaktı. İnsanlığın mahvoluşa doğru giden uzun ve umutsuz yolu, İsa Mesih’in gelişi ile ebedi bir umuda dönüşüyordu. 1. Petrus Mektubu’nda, Tanrı’nın “İsa Mesih’i ölümden diriltmekle bizi yaşayan bir umuda, çürümez, lekesiz, solmaz bir mirasa” kavuşturduğundan söz eder. İncil’in Matta bölümünde de Mesih İsa hakkında; “Uluslar da O’nun adına umut bağlayacak.” (12:21) ifadesi kullanılır.
Gerçekten de, hayatımızdaki çeşitli zorluklar ve başarısızlıklar karşısında umutsuzluğa, karamsarlığa kapılmak için hiçbir geçerli neden yoktur. Ne kendi hayatlarımız için, ne de genel olarak insanlığın geleceği için.