Site icon

Dedikodu Sana Benden Söz Ediyor

Sosyal Medya

Dedikodu! Sesini duyar gibiyim. “Nefret ederim. Asla yapmam. Yapanlardan da uzak durmaya çalışırım.” Aferin sana! Doğru olanı yapıyorsun. Ama bırak da itiraf edeyim; ben pek senin gibi değilim. Her ne kadar dedikodunun insan hayatı üzerinde olumsuz etkiler yarattığı bilsem de çoğu zaman kendimi bu durumun içinde buluyorum. Ve çoğunlukla da “Bu dedikodu değil, olanı konuşuyoruz, iyiyle kötüyü, doğruyla yanlışı ayırt etmeye çalışıyoruz” diyerek kendimi teselli ederken…Dedikodunun ne demek olduğuna şöyle bir bakınca, onlarca farklı tanım bulmak mümkün. Kimi basit kimi ise bayağı akademik bir dil kullanarak dedikoduyu açıklamaya çalışmış. Ben basit ve kapsayıcı olduğu için şu tanımı sevdim; “Dedikodu başka birinin davranışı ya da özel hayatı hakkında (çoğunlukla tüm gerçek bilinmeden) paylaşılan bilgidir.”

Peki, insanlar neden tüm gerçeği bilmemelerine rağmen ve başkasına zarar verebileceğini bile bile dedikodu yaparlar ki? Neden ağzımızdan çıkan kelimeleri insanları teşvik etmek, sıkıntıdaki birine teselli vermek, birinin hayatını inşa etmek için kullanmıyoruz? Belki bir çok nedeni vardır bunun.

Dedikodu, dedikoduyu yapanın durumunu gösterir

Bu liste uzar gider. Birçok şey ekleyebiliriz. Ancak dedikodunun nedenlerine yakından bakınca ilginç bir şey görürüz. Dedikodu döner dolaşır ve hakkında konuşulan kişinin durumundan çok dedikoduyu yapan kişinin durumunu gösterir. Nasıl mı?

Hristiyan Kutsal Yazıları bize ağzımızdan çıkanın yüreğimizden kaynaklandığını öğretir (Matta 15:18). Aynı şekilde, dedikodunun dinleyicisine tatlı geldiğini ve insanın ta içine işlediğini de söyler (Özdeyişler 18:8). Yani dedikodu birinin ağızdan diğerinin kulağına değil ama yürekten yüreğe akar ve aslında bir yürek problemidir. Bu nedenle dedikodu her ne kadar bir başkası hakkında yapılsa da aslında “ben” hakkındadır. Dedikodu kendim hakkında olduğumdan farklı hissedeceğime ilişkin bana vaatler sunar . Bu vaatlerden dolayı dedikodu yaparız. Öyle ki, birilerinin arkasından konuştuğumuzda kendimize hizmet etmiş oluruz, odak noktası bir başkası değil aslında bizizdir. Dedikodu yaparak güçlü, farklı, ilginç ve doğru bir kişi olduğumuza inanmaya ve başkalarını da buna inandırmaya çalışırız. (Bildiğin ”maskeler” yani!) Böylece kendimizi hem dış tehlikelerden hem de yanlışlarımızı sürekli yüzümüze vuran vicdanımızın sesinden bir şekilde korumaya çalışırız. Hayatta kalmak, sahip olmak, kabul görmek isteriz. Hepimiz farkındayız ki dedikodunun sunduğu bu vaatler gerçek değildir ve istediklerimizi bize vermek yerine elimizde olanları da alır götürür.

Kutsal Yazılar dedikodunun kötü olduğunu ve uzak durulması gerektiğini öğretir. Bununla da kalmayıp yüreğimizin kötü olduğunu gözler önüne sererek hakettiğimizin yargı olduğunu bize hatırlatır. Ancak bizi umutsuzluk içinde de bırakmaz; bize gereken yardımı sunar. Sunduğu reçete bir kurallar listesi değil, bir kişidir.

İsa bizlere dedikodunun yalan vaatleri yerine sonsuz yaşamı ve onun nimetlerini vaat eder. Güçlü görünmeye çalışmak yerine zayıf, farklı görünmeye çalışmak yerine önemsiz, ilginç görünmeye çalışmak yerine sıradan, doğru görünmeye çalışmak yerine günahkar kişiler olduğumuzu kabul edebiliriz. Çünkü güçlü olan Allah sıradan ve önemsiz günahkârları sevmiş ve onları affederek İsa’da bol yaşam vermiştir.

Dedikodu sana benden, benim kusurlarımdan söz ediyor, İsa ise sonsuz yaşam, bağışlama ve esenlik sözü veriyor. Hangisi kulağa daha tatlı geliyor? Hangisini dinlemek istersin?


Sosyal Medya